‘’Rüya takım’’yakıştırması sinsi bir tehlike gibi
önce toplumu sarar sonra toplum içinde birey olan oyuncuları. Tehlikenin boyutu
yakıştırmayı kabullendikçe de artar. Tabi bazı durumlarda bu yakıştırmanın
faydası görülse de uzun soluklu olma ihtimali neredeyse yoktur. Oyunculara
yüklediği psikolojik baskı zamanla daha çok hata yapmaya müsait durum haline
gelir.
Sezon başında Galatasaray için tam da bu yakıştırma
yapılmıştı. ‘’ Rüya takım’’ … Kulağa hoş
geliyor değil mi ? Peki rüya takım olmanın bir kriteri var mıdır ? Yada
göreceli bir kavram mıdır ?
Bu yakıştırmayı yapılan transferlere bağlayan hepimizin
bildiği gibi medyadır. İşte bu medya,yaşadığımız yüzyılın sosyal kültür
içerisinde toplumu yönlendiren, istediği şekli veren ve istediğini kabul ettiren
bir oluşum.
Maddi olanaklar sayesinde yapılan yüksek ücretli
transferlerin başarı konusunda her defasında sınıfı geçtiğini söyleyemeyiz.
Bunlara örnek günümüzde bir hayli fazladır. Takım olabilmenin ve bu
birlikteliğin başarıya yansıması bir çok olumlu etkenlerin bir araya gelmesiyle
mümkündür. Yani,Burak Yılmaz, Hamit
Altıntop, Amrabat, Snaıjder,Drogba vs gibi üst düzey oyuncuların bir araya
gelmesiyle ''Rüya takım'' yakıştırmasını yüklemek takım üzerinde baskı kurmaktan
öteye gitmeyecektir. Öyle ki her defasında başarılı olacağını söylemek bile son
derece yanlıştır ki bunun en iyi örneği M.City takımıdır.

‘’Rüya takım’’ yakıştırmasını başta Fatih Terim olmak üzere
sarı – kırmızı renklere gönül vermiş kişiler tarafından kabul görmesi mümkün değildir.Üst üste 4 yıl şampiyon
olup ardından da UEFA ve SÜPER kupayı almış bir takımımız vardı şöyle
hafızalarımızı kurcalayıp hatırlayalım isterseniz. Oyuncuları unutmamız mümkün
mü ? Bir de maddi olarak karşılaştıralım. Oyuncuların uzun süre
ücretlerini almadığını hepimiz biliyoruz. Hepsini bir arada düşününce başarının
yüksek maliyetli oyuncuları bir araya getirerek gelmediği görebiliriz.
Özetle, herkesin bir rüya takımı vardır. Benim rüya takımım başarıyı getirmiş oyuncularla kuruludur.